Dünya üzerinde her sekiz kadından birinin yakalandığı ve gün geçtikçe artan meme kanseri vakaları hakkında bilgiler veren Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Sarper Işıksel, bu hastalığın artık eskiden olduğu gibi tamamen aileden kalıtsal olarak geçmediğini, her kadının risk altında olduğunu söyledi.
Meme kanserinde erken teşhise dikkat çekerek 50 yaş üstü kadınların meme kanseri konusunda daha riskli bir konumda olduğuna vurgu yapan Medicana Bahçelievler Hastanesi Op. Dr. Işıksel, şunları söyledi:
“Kadınlarda jinekolojik kanserlerden sonra en çok görülen kanser türü meme kanseridir. Her kanser türünde olduğu gibi ama en çok da meme kanserinde erken teşhis çok önemlidir. Kadınların korkulu rüyası olan meme kanseri erken teşhis edildiği takdirde hem meme kaybına sebebiyet vermemekte ve hem de ölüm ihtimali son derece düşük olmaktadır, tedavi ile tam şifa bulmak mümkün olmaktadır.Meme kanserinden mutlak bir korunma yolu bulunmamaktadır ancak bazı riskler olduğunu belirtmek gerekir. En büyük risk de yaş faktörüdür. 50 yaşından sonra meme kanseri görülme ihtimali artmaktadır. Meme kanserinden bahsederken erkeklerde de yüzde bir oranında meme kanseri görülme ihtimalinin olduğunu mutlaka belirtmek gerekir.”
“MEME KANSERİNE YAKALANANLARIN ÇOĞU AİLESİNDE MEME KANSERİ BULUNMAYAN KİŞİLER”
Op. Dr. Işıksel sözlerine şöyle devam etti:
“Geçmişte ailede meme kanseri bir numaralı risk faktörü idi ancak artık ailesinde kanser bulunmayanların günlük yaşam koşullarından kaynaklanan meme kanseri ihtimali sayısal olarak daha büyüktür. Hastalarımızın büyük çoğunluğunda ailesinde meme kanseri hikayesi yoktur. Alkol, sigara, şekerli-yağlı beslenme, kilo artışı, hormon replasman tedavileri meme kanseri ihtimalini arttırmaktadır. Bundan çıkan sonuç bu tür risklerden uzak olmak ve aktif yaşam tarzı meme kanseri riskini azaltmaktadır.”
“KANSERDEKİ EN ÖNEMLİ BELİRTİ AĞRI DEĞİL, MEMEDEKİ KİTLE VE SERTLİKLERDİR”
Kendi kendine muayeneye dikkat çeken Op. Dr. Sarper Işıksel, “Hastaların büyük çoğunluğu meme ağrısı ve kanser korkusu ile doktora göre müracaat etmektedir ancak meme ağrısı meme kanserinde en az görülen belirtilerden birisidir. Meme kanserinin olmazsa olmaz en önemli belirtisi memedeki kitleler, sertliklerdir. Bu nedenle kadınların her ay mutlaka adet bitiminden birkaç gün sonra kendi memelerini muayene etmeleri tavsiye edilir. Benim tavsiyem her ay adet bitiminden sonraki birkaç gün sonra, duşta, vücut sabunlu olarak meme muayenesinin yapılması ve kendi doğasına aykırı herhangi bir sertliğin tespit edilmesi halinde doktora müracaat etmesidir.” diye konuştu.
“20 YAŞINDAN SONRA YILLIK KONTROLLER AKSATILMAMALI”
Op. Dr. Işıksel, 20 yaşından sonra düzenli kontrolün önemine dikkat çekerek şunları söyledi:
“Ne var ki elbette hastanın kendi kitlesini kendinin fark etmesi çok önemli ise de aslında tıbben yeterli değildir. Kural olarak 20 yaşından sonra her kadının yıllık jinekolojik ve meme muayenesinin yapılması uygundur. 40 yaşından önce kesin endikasyonu yoksa mamografi çekilmemelidir, zararlı olduğu için değil, tanı değeri düşük olduğu için çekilmemelidir. Bu dönemde meme ultrasonu teşhis için çok değerlidir. 40 yaşından sonra ise meme ultrasonuna ek olarak mamografi altın standarttır. Teşhise ulaşmakta ultrasonun yetersiz kaldığı durumlarda meme MR’ı da biz hekimlere ve hastalarımıza yardımcı olmaktadır. Hekiminiz size risk faktörlerinize göre hangi sıklıkla meme ultrasonu ve mamografi çekilmesi gerektiğini söyleyecektir.”
MEME KANSERİNDE TEŞHİS NASIL YAPILIR?
Op. Dr. Işıksel, meme kanserinde teşhisin nasıl yapılacağıyla ilgili şunları söyledi;
“Meme kanseri teşhisi sadece biyopsi ve patolojik inceleme ile konur. Biyopsi ameliyattan önce ve ameliyat sırasında frozen dediğimiz yöntemle yapılabilir. Her ikisinin de kendine özgü avantajları vardır. Frozen yöntemi de aslında bir ön teşhis niteliğindedir. Asıl ve ayrıntılı teşhis laboratuvarda ameliyat parçasının ayrıntılı incelenmesi ile konur.”
“MEME KORUYUCU TEKNİK İLE MEMENİN ALINMASINA GEREK KALMAYABİLİR”
Meme Kanserinde memeyi kaybetme korkusunun yeni yöntemler ile büyük oranda ortadan kalktığını söyleyen Op. Dr. Sarper Işıksel, tedavi yöntemlerini anlattı:
“Meme kanserinin tedavisinde 1. Seçenek ameliyattır ve altın standarttır. Meme kanseri ameliyatı demek memenin illa ki alınması demek değildir. Günümüzde meme kanseri ameliyatlarının çoğu artık meme koruyucu tekniklerle yapılmaktadır. Meme kanseri tanısı konan hastanın aynı taraftaki koltuk altından da lenf bezi örnekleri alınıp incelenir. Gerekli görülürse koltuk altı lenf bezlerinin tümü alınır. Ameliyattan önce veya sonra PET CT çekilerek tümörün başka bir yere yayılımı yani metastazı olup olmadığı değerlendirilecektir. Meme kanserlerinin büyük çoğunluğuna Kemoterapi ve Radyoterapi -ışın tedavisi- ile destek tedavisi yapılır. Hormon tedavisi bir diğer tedavi seçeneğidir, uygun hastalarda mutlaka yapılmalıdır. Ameliyat sonrası ek tedaviler 3 haftadan önce yapılmaz, sebebi de tam yara iyileşmesinin sağlanmasının beklenmesidir.”
Op. Dr. Sarper Işıksel şöyle devam etti;
“Meme kanserinin de kendi içerisinde birçok formları vardır, biyopsi hangi tür meme kanseri olduğunu ortaya koyar. Ameliyat sırasında ve uygun hastalarda ameliyat sonrasında meme rekonstrüksiyonu yani memenin formunun düzenlenmesi, düzeltilmesi hasta tatmini açısından büyük faydalar sağlamaktadır. ‘Kanserden korkma, geç kalmaktan kork’ fikrini kafamıza yerleştirmemiz sağlıklı yaşamamız için şarttır.”
Kaynak: Demirören Haber Ajansı
Haberler.com